Ana içeriğe atla

itt

Kur-faiz-enflasyon üçlüsü

16.08.2018 - 14:00

Prof. Dr. Veysel Ulusoy, Twitter hesabından bir şema paylaşmıştı. Üçgen şeklindeki şemanın köşelerinde kur, faiz ve enflasyon yazıyordu. Altına da şöyle bir not eklenmişti: “Bu üçünden ancak birini sabit tutabilir, kontrol edebilirsiniz. Diğer ikisi dalgalanmaya bırakılır.”
Bu şema ve açıklama, ekonomi biliminde ‘üçlü açmaz’ diye bilinen hipotezi basit bir şekilde açıklıyor. Bu hipoteze göre, sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız para politikası uygulaması aynı anda var olamaz.
Türkiye uygulamasına derinden baktığımızda, sermaye hareketlerinin serbest, döviz kuru rejiminin dalgalı olduğunu, faizlerin serbest piyasada arz ve talebe göre belirlendiğini, buna karşılık bazı kamu bankaları aracılığıyla faizler üzerinde geçici olarak ve kısmen baskı uygulandığını görüyoruz. Faizler üzerindeki bu geçici ve kısmi baskılamanın, üçlü açmaz hipotezinin öngördüklerinden önemli bir sapma yaratmadığını söyleyebilecek durumdayız.
Burada asıl üzerinde durulması gereken konu, enflasyonu denetlemekle görevli Merkez Bankası’nın para politikasını bağımsız uygulayıp uygulamadığıdır. Merkez Bankası, uzunca bir süredir para politikasını enflasyon hedeflemesi çerçevesinde yürütüyor. Enflasyon hedeflemesi; belirli bir dönem sonu için uygun enflasyon oranının belirlenmesi ve o orana ulaşılması için para politikası araçlarının kullanılması demektir. 
Para politikası, bu üç büyüklüğü de denetlemeye yarayan araçlara sahip. Örneğin, kurların hızla yükseldiği ve bunun enflasyonu artırdığı bir ortamda Merkez Bankası, para politikasının en önemli aracı olan borç verme faizini artırarak piyasa faizlerini yukarı iter. Bu yolla kuru ve enflasyonu denetim altına alabilir.
Ne var ki bu müdahale, yapısal sorunların olduğu ve bu sorunların riskleri yükselttiği bir ortamda uzun süreli ve derin etkiler yaratmaz. Türkiye’de bugün yapısal sorunlara ek olarak bir de para politikasıyla maliye politikası çelişkisi ortaya çıkmış durumdadır. Enflasyonla mücadele bir numaralı hedef gibi gösterilse de aslında gizli hedef, yüksek büyümedir.
Seçimle gelen harcama artışı, para politikasıyla maliye politikası çelişkisini doruk noktasına çıkarmış bulunuyor. Yapısal sorunların giderek büyüdüğü, maliye politikasının farklı bir amaca yöneldiği böyle bir durumda sadece faizi artırarak sağlanacak geçici düzeltmeler bir süre sonra etkisini yitirir. O noktaya varıldığında faizi artırmak da çözüm getirmemeye başlar.
Uygulamaya bakıldığında enflasyon hedeflemesi için öngörülen adımlardan ilkinin var olduğu görülüyor. Yani Merkez Bankası, hükümetle birlikte bir yılsonu enflasyon hedefi belirliyor. Bu hedef yıllardır değişmiyor (yüzde 5.) Yılsonlarında ise bu hedeften büyük ölçüde sapmış oranlar çıkıyor karşımıza. 
Kurlardaki gidişe bakılırsa, yılsonu gerçekleşmesi, bugünkü enflasyondan aşağıda olmayacak gibi görünüyor. Buna göre Merkez Bankası, hedef aldığı enflasyon oranının iki-üç katı kadar enflasyon oluşmasına engel olamıyor.
Bu durumda Merkez Bankası’nın yürüttüğü para politikası konusunda karşımızda üç durumdan birisi var demektir: Bir; Merkez Bankası bağımsız değil, faiz aracını gereği gibi kullanamıyor. İki; Merkez Bankası para politikasını uygulamakta yetersiz kalıyor. Üç; Merkez Bankası, kendi elinde olmayan diğer ekonomi politikası araçları farklı amaçlara yöneldiği için, para politikası uygulamasının anlamsız kalacağını düşünerek faizi artırmakta isteksiz davranıyor. 
Ben hepsinin kısmen geçerli olduğu kanısındayım ve Merkez Bankası faiz artırımına gitmemekle doğru yapmıştır. 
Merkez Bankası’nın en ciddi hatası ise piyasayı bu yönde hazırlamayıp farklı beklentiler oluşmasına göz yummasıdır. Bunun sonucunda piyasa, Merkez Bankası’nın faiz artırmamasını sürpriz olarak karşılamış ve ani tepki vermiştir. Oysa günümüzde para politikasında sürprizlere yer yoktur. Fed’in saygınlığı büyük ölçüde sürprizlere yer vermemesinden kaynaklanıyor.  

NOT: Bu yazı, Mahfi Eğilmez’in izniyle 
mahfiegilmez.com sitesinden alınmıştır.

a

Yukarı